KARAKÖY -gezelim-görelim

 .


 KARAKÖYDE GEZİLECEK YERLER

KARAKÖY

Karaköy rıhtımı:Köraköy ile Fındıklı semtleri arasında 1892 yılında yapımına başlanmış 1900 de bitirilmiştir.

Karaköy Meydanı:Karaköy Meydanı’na geldiğimizde sol tarafımızda Galata Köprüsü’nü göreceksiniz eğer ki güneşin batışına doğru burada olabilirseniz harika kareler yakalayabilirsiniz. Meydan’dan Karantina Sokağa doğru ilerleyince bir binanın üzerinde Mabel yazısını göreceksiniz.  Hani kare şeklinde üzerine siyahi bir kadının olduğu çikolataları yada şemsiye şeklindekileri hatırlıyor musunuz

Ömer Abed Han:şehrin ilk alışveriş merkezlerinden biri Mimar Alexandre Vallaury yapmış, II. Abdülhamid'in mabeyin katibi Padişahın özel kalem müdürü Arap İzzet Paşa yaptırmış ( haremlik ile selamlık arasında yer alan odaya mabeyn denir) dikdörtgen dükkanları, H biçiminde korid

FRANSIZ GEÇİDİ:Osmanlı zamanında Fransız tüccarlarının ticaret ettikleri yer.vintage gözlüklerinin satış yeri.Fransız Geçidi fonksiyonu iki tane sokağı birbirine bağlamak. 1800’lü yıllarda Fransız gemicileri ile tüccarları buluşturmak için inşa edilmiş. Galata’nın bu bölgesinde Fransız tüccarların evleri varmış.

Türk Ortodoks Patrikhanesi:Türk Ortodoks Patrikhanesi’nin Meryem Ana Kilisesi. 1920 li yıllarda Atatürk kurduruyor ve Papa Eftim’de Kurtuluş Savaşı esnasında Atatürk’e yardımcı olan isimlerden biri olmuş. Bu patrikhanelerin de başına o geçiyor. Bu cemaatin 3 tane kilisesi bulunuyor. Kilisenin içinde hiç bir kilise göremeyeceğiniz Türk bayrağı ve Ne Mutlu Türküm yazısı bulunuyor.


YERALTI CAMİİ :

572 yılında yapılmıştır Kurşunlu Mahzen olarak da adlandırılır. Galata'da, Karaköy Vapur İskelesi yakınında, Kemankeş Caddesi üzerindedir. Burası aslında kuşatma zamanlarında Bizanslılar tara-fından gemilerin Haliç'e girişini engellemek için gerdikleri ünlü zincirin kuzey ucunun bağlandığı Kastellion’un bodru­mudur. 1203’te Haçlılar, donanmalarını Haliç’e sokabilmek için bu hisarı ele geçirmeye çalışmışlardır.Çorap değil gülsuyu kokar,İstanbul’un fethin­den sonra burası yine cephanelik olarak kullanılmıştır.714 yılında İstanbul’u almak için gelen Arap orduları burada yedi yıl kalmış, savaşta şehit olanlardan bazıları buraya defnedilmiştir. Yeraltı Camii içerisinde, Emeviler zamanında İstanbul’un fethi için gelip esir edilen ve burada zindan hayatına mahkum olan Ashab-ı Kiram’dan Amr bin As, Vehb bin Hüseyra, Sufyan ibni Uyeyne’ye isnat edilen makamlar yer almaktadır. Bizans döneminde inşa edilen bir yer altı mahzeninin üzerinde bulunuyor. 1757 yılında Osmanlılar tarafından camiye dönüştürülen yapı, şehrin diğer camilerinden oldukça farklı bir atmosfere sahip. Ca-minin yer altına inşa edilmiş olması, ona mistik bir hava katıyor ve adeta zaman içinde yolculuk yapma hissi yaratıyor. Karaköy Yeraltı Camii, kalın taş duvarları ve düşük tavanlarıyla, sıradan cami tasarım-larından çok farklı bir mimari güzellik sunuyor.

Caminin iç mekanında sade bir mihrap ve minber bulunurken, tavan ve duvarlardaki taş işçiliği de özellikle dikkat çekiyor. Yeraltı Camii, Bizans ve Osmanlı dönemlerinin atmosferlerinin bir arada yaşandığı nadir mekanlardan biri olduğu için tarih meraklılarının mutlaka önerdiğim bir eser. Yeraltı Camii, aynı zamanda İstanbul'un fethinden sonra Müslümanlar tarafından dönüştürülen ilk Bizans yapılarından biri olmasıyla da özel bir öneme sahip





SÜSLÜ KARAKOL (Aziziye karakolu-Voyvoda Karakolu) Sultan Abdülziz yaptırmış, cephesinde süsler yüzünden süslü karakol diye anılır.1910 da jandarma mektebi olarak kullanılmıştır. Tanzimat dönemi eserlerinden olan Voyvoda Karakolu günümüzde de karakol olarak kullanılıyor. 




Kılıç Ali Paşa Camii: Tophane’de bulunan Kılıç Ali Paşa Camii, Mimar Sinan tarafından, tasarımında Ayasofya’dan esinlenerek 1580 yılında yaptırılmış. Kılıç Ali Paşa, aslen İtalyan olup sonradan İslam’ı kabul ederek özgürlüğüne kavuşan ve aynı zamanda kaptan-ı deryalık yapmış bir paşa. Kılıç Ali Paşa Camii, İznik çinileri ve ana kapıdaki sundurması ile birlikte İstanbul’un güzel camilerinden birisi konumunda.Kılıç Ali Paşa adına türbe, medrese,hamam ve külliyeden ibarettir. 3. Murat, Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa’ya  mademki denizlere hakimsin camini de denizlerde yap der ve karadan yer vermez, O da Karaköydeki bu yeri doldurarak Camiyi inşa ettirir.Osmanlı leventlerine esir düşen İspanyol yazar Cervantes, İstanbul’a getirilmiş ve Tophane’deki Kılıç Ali Paşa Cami’nin inşasında taş taşıyarak Mimar Sinan’ın emrinde çalışmıştı.Kılıç Ali Paşa. İtalyanlar, La Castella kasabasının en büyük meydanına Kılıç Ali Paşa’nın heykeltıraş di Dinami tarafından yapılmış bir heykelini dikerek sahip çıkıp onunla övünmüşlerdi. Avlunun ortasında zarif kubbe ile örtülü şadırvan...*  İç kısımda lacivert üzerine beyazla çevrilmiş duvaların üst kısımlarını kuşatan çiniler üzerine nakşedilmiş kuşak yazıları. Rokoko üslubunda üç pencereli,mermer duvarları ve işlemeleri vardır  





Kılıç Ali Paşa Hamamı:Mimar Sinan tarafından Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa için 1583 yılında inşa edilmiş. Kılıç Ali Paşa Camii Külliyesi'nin bir parçası olan haman, İstanbul'un tarihi dokusunu yansıtan önemli bir eser. Günümüze kadar orijinal özelliklerini büyük ölçüde korumayı başaran Kılıç Ali Paşa Hamamı, yabancı turistlerin de ilgisini çekiyor.geniş kubbe, mermer göbek taşı ve zarif süslemeler bulunuyor.





Tophane Çeşmesi : Çeşme, I. Mahmud'un annesi Saliha Sultan'ın hayratı olarak inşa edilmiş ve su ihtiyaçlarını karşılamak için tasarlanmış. Tophane Çeşmesi, dört cepheli ve dört musluklu yapısıyla hem estetik hem de işlevsel bir eser. Çeşmenin üzerindeki kitabe ise Osmanlı hat sanatının güzel örneklerinden biri olarak görülmeye değer. Çeşmenin kubbeli yapısı ve mermer işçiliği, Osmanlı mimarisinin en ince detaylarını gözler önüne seriyor


Kemankeş mustafa paşa camii:Karaköy’de bulunan Kemankeş Mustafa Paşa Camii 1766 yılında kalmış ve birde sübyan mektebi bulunuyor. Caminin hemen yanındaki sübyan mektebi ve çeşme Reisülküttab İsmail Efendi tarafından 1732 yılında yaptırılmıştır. Caminin giriş kapısının iki yanında Hz Süleymanın mührü olan altı köşeli yıldız dikkat çekicidir. Yahudiliğin simgelerinden biri olduğu düşünülen bu yıldız şekli Osmanlı eserlerinde de kullanılmış.
Surp Pirgiç Kilisesi:Ermeni Katolikler, Sultan II. Mahmud’ un 6 Ocak 1830 tarihli fermanıyla “millet” olarak tanınmış, Ankara’dan ve uzaklaştırıldıkları diğer bölgelerden döndükten sonra İstanbul’da kendi ruhani reislerinin seçimi ve İstanbul’da ilk Katolik Ermeni kilisesinin inşası için çalışmalara başlamışlardır. 15 Temmuz 1831’de temeli atılan ve 13 Ocak 1834’te ibadete açılan bu mabed Surp Pirgiç’ e adanmış. Sadece ibadet günü olan Perşembe günleri açık oluyor.
Tophane-i Amire:Tophane’de bulunan Tophane-i Amire binası, ilk olarak Bizans döneminde 15’inci yüzyılda II. Bayezid döneminde inşa edilen bina, uzun yıllar boyunca Osmanlı topçularının eğitim görmesi için kullanıldı. Günümüzde ise tarihi yapı, modern sanat galerileri ve kültürel etkinlikler için yenilenerek İstanbul'un kültürel yaşamına katkı sağlıyor.  Bina, İstanbul’un fethinden sonra top döküm merkezi ve askeri topların üretildiği yer olmuş. 1992 yılından itibaren Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi olarak hizmet veren binada Tophane-i Amire Beş Kubbe, Tophane-i Amire Tek Kubbe ve Tophane-i Amire Sarnıçlar olmak üzere üç ayrı sergi salonunda yurt içi ve yurt dışı sergiler düzenlenmekte.

Nusretiye Camii:Caminin etkileyici kubbesi, minareleri ve iç süslemeleri de görülmeye değer güzellikte. Nusretiye Camii’nin yapımında kullanılan mermerler ve ince işçilikler, Osmanlı döneminin sanat anlayışını ile zanaatkarlığının zirve noktalarından kabul ediliyor. Nusretiye Camii, İstanbul'un Tophane semtinde bulunan 19. yüzyılda inşa edilmiş selatin camidir. Halk arasında daha çok “Tophane Camii” olarak anılır. II. Mahmut tarafından yaptırılan ve “Nusretiye” adı verilen camii, 1826’da ibadete açıldı. Mimarı Krikor Balyan'dır. Yapı, tarihi İstanbul’un sınırları dışında inşa edilmiş en büyük camilerden birisidir.Yapıldığı yıllarda İstanbul'da etkin olan ampir ve barok üslup etkisindeki caminin sebil, muvakkithane ve şadırvanı vardır. Caminin adının yangın yerindekilere yapılan yardımlardan ötürü “Nusretiye” olduğu düşünülür.  Tek kubbelidir. Kubbesinin cami iç kısmından yüksekliği 29 metre, çapı 15 metredir.  İkişer şerefeli iki minaresi vardır; minareler çok ince ve yüzeyi yivlidir.Doğu ve batı yakasındaki çıkıntılı yapı, hünkâr kasrıdır. Hünkar mahfilindeki kafes pirinç dökme ve altın yaldızlıdır.  Hünkar Kasrının duvarları renkli bitki motifleriyle süslenmiş ve kemerli kapısında Hattat Mustafa Rakım’ın yazdığı Nebe(Amme) Suresi yer alır. 10 sütun üzerine oturan kubbeli bir şadırvanı vardır. Çok zengin iç ve dış süslemeleri olan camide, yazılar dışındaki süslemeler, Türk motifleri içermez. Avrupa’nın barok ve ampir üslüplarının karma bir şekilde uygulandığı görülür. Avluda muvakkithane ve sebil olmak üzere iki yapı daha bulunur. 

KIRIM (ANGLİKAN) KİLİSESİ:Serdar-ı Ekrem caddesindedir. Eskiden Rum Mezarlığı’nın bulunduğu yerde, bugün neogotik üslupta inşa edilmiş olan kilise var. Kırım Kilisesi, 1858-1868 yılları arasında İngiltere’nin tanınmış mimarlarından, G. E. Street tarafından yapılmış. Malta taşı, bu kilisenin inşasında da kullanılmış.  Avlu çevresi, taştan yüksek duvarlarla çevrili. Kilise de bahçenin tam ortasında. Giriş kapısının üstünden iki küçük kule, hemen yanından da daha büyük, sivri külahlı bir çan kulesi yükseliyor. Kilisenin yüksek tavanlı uzun salonu, cephelerindeki vitraylı dairesel gül pencerelerle ve yuvarlak kemerli pencerelerle aydınlatılıyor. Sultan Abdülmecit’in İngilizlere bağışladığı arazi üzerinde, Kırım Savaşı anısına yapılmış. Bu nedenle ‘Kırım’ı Anma Kilisesi’ olarak da biliniyor.  Günümüzde de az sayıda Sri Lankalı Anglikan cemaatince kullanılmakta.  Kırım Kilisesi açıldıktan sonra Kraliçe Victoria, kilisenin inşaasına katkılarından dolayı padişaha bir otomobil hediye göndermiş. Ancak İstanbul’a gelen otomobil, dönemin şeyhülislamının ”şeytan işidir” demesi üzerine, Sarayburnu’ndan denize atılarak imha edilmiş!Karaköy’de, Cenevizliler, Emeviler, Bizanslılar ve Osmanlılar yüzyıllarca hüküm sürmüşler. Karaköy’ün adının buraya ilk yerleşen Karaim Yahudilerinden geldiği düşünülüyor. Denize atılan otomobil ve İngiliz Kilisesi  Beyoğlu  Serdar-ı Ekrem Sokak, Serdar-ı Ekrem demek, eskiden sefere katılmayan padişahın yerine başkomutanlık yapan sadrazama bu isim verildiği için bu adla anılıyor burası. Burada Kırım (Anglikan) Kilisesi var. Kırım Kilisesi ya da Kırım’ı Anma Kilisesi (Crimean Memorial Church- Christ’s Church), Beyoğlu’nda, Rus Elçiliği’nin yakınında, Galip Dede Caddesi’ne uzanan Serdarı Ekrem Sokağı’nda 52 numarada yer alır. Önceleri Rum mezarlığının bulunduğu bu arazi, Sultan Abdülmecit tarafından Kırım Savaşı’nın anısına bir kilise yapımı için İngilizlere verilmişti. Kırım Kilisesi, 22 Ekim 1868’ de ibadete açılmış; açılış törenine İngilizlerin elçisi Lord Stratford de Redcliffe Cannig de katılmıştır. Kırım Kilise’si açıldığında Abdülmecit vefat edeli yedi yıl olmuş, tahtta Abdülaziz oturuyor. İngiltere’de ise Kraliçe Victoria‘nın dönemi yaşanıyor. Kraliçe Victoria, Osmanlı padişahına Londra’da yeni çıkmış bir otomobil hediye ediyor. İstanbul’a   gelen ilk otomobil şeyhülislamın verdiği ”şeytan işidir” fetvası üzerine, Sarayburnu’ndan denize atılmak suretiyle imha ediliyor!  Kırım Anglikan Kilisesi, yoldan basamaklarla inilen, dört yanı duvarla çevrili bir bahçenin ortasında yer alır. Projesini Londra Adalet Sarayı’nın da mimarı olan G.E.Street’in çizdiği yapı, neogotik üslupta inşaa edilmiştir. Apsis bölümü ve batıdaki gül desenli pencereler bunun dışındadır. Doğu-batı eksenindeki yapıya, batısındaki büyük demir bir kapıdan girilir. Kilisede kullanılan siyah kesme taşlar Büyükada’dan, pencere kenarları ve köşelerdeki sarı kontürleri oluşturan yumuşak taşlar ise Malta Adası’ndan getirilmiş. Yapı, yuvarlak kemerli ikiz pencerelerle aydınlatılmıştır. Girişin iki yanında, sivri külahlı iki küçük kule yer alır. Kilisenin kuzeybatısında bulunan çan kulesi, baldakin tarzında olup sivri külahlıdır. Üst örtü, çift meyilli kiremit kaplı çatıdır.     1970’de cemaatinin olmaması yüzünden kilise kapatılmıştır. 1991 yılında, Sri Lanka’dan gelen Anglikan mültecilerin İngiliz konsolosluğuna müracaatları sonunda, konsolosluktaki Anglikan şapelinin rahibi İan Sherwood’un yönetiminde, kilise temizlenip onarılmış ve tekrar ibadete açılmıştır.

Denize atılan otomobil ve İngiliz Kilisesi: Beyoğlu  Serdar-ı Ekrem Sokak, Serdar-ı Ekrem demek, eskiden sefere katılmayan padişahın yerine başkomutanlık yapan sadrazama bu isim verildiği için bu adla anılıyor burası. Burada Kırım (Anglikan) Kilisesi var. Kırım Kilisesi ya da Kırım’ı Anma Kilisesi (Crimean Memorial Church- Christ’s Church), Beyoğlu’nda, Rus Elçiliği’nin yakınında, Galip Dede Caddesi’ne uzanan Serdarı Ekrem Sokağı’nda 52 numarada yer alır.Önceleri Rum mezarlığının bulunduğu bu arazi, Sultan Abdülmecit tarafından Kırım Savaşı’nın anısına bir kilise yapımı için İngilizlere verilmişti. Kırım Kilisesi, 22 Ekim 1868’ de ibadete açılmış; açılış törenine İngilizlerin elçisi Lord Stratford de Redcliffe Cannig de katılmıştır. Kırım Kilise’si açıldığında Abdülmecit vefat edeli yedi yıl olmuş, tahtta Abdülaziz oturuyor. İngiltere’de ise Kraliçe Victoria‘nın dönemi yaşanıyor. Kraliçe Victoria, Osmanlı padişahına Londra’da yeni çıkmış bir otomobil hediye ediyor. İstanbul’a   gelen ilk otomobil şeyhülislamın verdiği ”şeytan işidir” fetvası üzerine, Sarayburnu’ndan denize atılmak suretiyle imha ediliyor!  Kırım Anglikan Kilisesi, yoldan basamaklarla inilen, dört yanı duvarla çevrili bir bahçenin ortasında yer alır. Projesini Londra Adalet Sarayı’nın da mimarı olan G.E.Street’in çizdiği yapı, neogotik üslupta inşaa edilmiştir. Apsis bölümü ve batıdaki gül desenli pencereler bunun dışındadır. Doğu-batı eksenindeki yapıya, batısındaki büyük demir bir kapıdan girilir. Kilisede kullanılan siyah kesme taşlar Büyükada’dan, pencere kenarları ve köşelerdeki sarı kontürleri oluşturan yumuşak taşlar ise Malta Adası’ndan getirilmiş. Yapı, yuvarlak kemerli ikiz pencerelerle aydınlatılmıştır. Girişin iki yanında, sivri külahlı iki küçük kule yer alır. Kilisenin kuzeybatısında bulunan çan kulesi, baldakin tarzında olup sivri külahlıdır. Üst örtü, çift meyilli kiremit kaplı çatıdır. 

    1970’de cemaatinin olmaması yüzünden kilise kapatılmıştır. 1991 yılında, Sri Lanka’dan gelen Anglikan mültecilerin İngiliz konsolosluğuna müracaatları sonunda, konsolosluktaki Anglikan şapelinin rahibi İan Sherwood’un yönetiminde, kilise temizlenip onarılmış ve tekrar ibadete açılmıştır.

Bankalar caddesi:Düyun-ı Umumiye'ye bırakılan tekelleri yönetebilmek için, Osmanlı Bankası'nın, bazı yabancı bankalarla birlikte kurduğu şirkete gerekli binalarda mimar Alexandre Vallaury'nin planlarına göre Voyvoda Caddesi'nde yapılmıştı.Bu binalardan birine Osmanlı Bankası Genel Müdürlüğü ve merkez şubesi taşındı (bugün Osmanlı Bankası Müzesi); yanındaki diğer bina ise Reji İdaresi'nin yönetim binası oldu (halen Merkez Bankası tarafından kullanılmaktadır). Özellikle Osmanlı Bankası'nın 1892 yılında burada kurulması, caddenin popülerliğini çok etkiledi. Karaköy Bankalar Caddesi, günümüzde tarihi binaları ve etkileyici mimarisiyle dikkat çekerek, İstanbul'un zengin kültürel ve ekonomik geçmişini yansıtıyor.Cadde boyunca sıralanan binalar, Neoklasik ile Barok tarzlarda inşa edilmiş ve her biri sanat eseri niteliğinde. Bu binalar arasında en dikkat çekici olanlardan biri ise şu anda Salt Galata olan Osmanlı Bankası binası. Günümüzde müze ve kültür merkezi olarak hizmet veren görkemli bina, caddenin tarihi ve estetik değerini tam olarak yansıtıyor
Salt Galata:Salt Galata, eski Osmanlı Bankası binasıdır. mimarlarından Fransız Alexandre Vallaury tarafından 1892 yılında hizmete açıldı.  yapılmış. Müzede Osmanlı banknotları, saray memurlarının talimatları ve banka şubelerinin fotoğrafları sergilenmekte. Ayrıca, banka çalışanlarının sicil dosyalarından derlenmiş 6000 adet fotoğraftan oluşan sergisi görülmeye değer bir tarihi kaynak.
ARAP CAMİİ: Tarihte bilinen İstanbul’da ilk ezanın okunduğu yer olma özelliğinde sahip. 715 yılında gelen İslam Arap kumandanlarından ve sahabe neslinden oluşan Mesleme Bin Abdülmelik kumandasındaki ordu tarafından yaptırıldığı rivayet ediliyor. Karadan ve denizden kuvvetli bir şekilde Bizans’ı 1 yıl boyunca kuşatan ordu tarafından Konstantiniyye alınamadı ancak zaptedilen Galata semtinde İmparator Leon’la varılan anlaşma sonucu 717 yılında Arap Mescidi inşa edildi ve İstanbul semalarında ilk ezan sesi duyulmaya başlanmış.1204 yılında İstanbul’a gelen Latinler ibadet edecek yer bulamadıkları için bu kiliseyi inşa etmişler. Kiliseyi Hristiyanlarca kutsal kabul edilen Aziz Pavlus’a adamışlar. Aynı dönemde Dominiken mezhebi için bir çan kulesi ve manastır inşa edilmiş. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethi ile camiye dönüştürülmüş. İçindeki ahşap mimarisi ilede kendine hayran bırakıyor. Emevileri İstanbul'u işgal etmek istediklerinde alamamış ancak Galata ve Karaköy'ü ele geçirmişler. Çan kulesine benzeyen minaresi, Emevi devletinde iç karışıklık nedeniyle ülkelerine dönen Abdülmelik ve askerlerinden sonra Bizanslılar tarafından kiliseye çevrilmiştir. Arap camii şadirvanı: 1475 'te Fatih camiye çevirmiş,15.yiyılda İspanya Endülüs devletinden göç edenler bu bölgeye yerleştirildiğinden bu camiye Arap cami adı verilmiş.Tahta süslemelerin en güzel kullanıldığı camidir.

SEKİZ KÖŞELİ YILDIZ FİGÜRÜ:Cumhurbaşkanlığı forsundaki iç içe geçmiş büyük ve küçük sekiz köşeli yıldızlar Selçuklu kültür ve sanatının temel figürlerinden biri olan sekiz köşeli yıldızın Ortadoğu’da bulunan eski medeniyetlerde ve İslam dünyasında yaygın olarak kullanıldığı, sayı biliminde 8’in cenneti anlatan bir sembol olduğu belirtilmektedir. İslamiyet’in 8 esasa dayalı olduğu, bunlara “sekiz cennet kapısı” dendiği, sekiz köşeli yıldızın da sekiz cenneti simgelediği anlatılmaktadır.Sekiz ilke “Merhamet ve şefkat, sabretmek, doğruluk, sır tutmak, sadakat, fakirliğini ve acizliğini bilmek, cömertlik, Rabbine şükretmek” olarak sıralanır. Üç hilalli yeşil İslam sancağını 3.Selim tek hilalle indirgemiş ve yanına sekiz köşeli yıldızı al sancağa koydurmuş, Sultan Abdülmecit zamanında 8 köşeli yıldızın hem madalyada hem de sancağımızda kullanılmasını yadırgamış ve insanı simgeleyen 5 köşeli yıldızı bayrağa koydurmuştur.

Azapkapı Saliha Sultan Çeşmesi:Azapkapı’daki Saliha Sultan Çeşmesi 18’inci yüzyıla ait meydan çeşmesi ve sebil birleşiminin en güzel örneklerinden biridir. IV. Mehmed’in eşi II. Mustafa’nın annesi Valide Sultan arabasıyla gezerken, Azapkapı’nın sokakları arasında küçük bir meydandaki çeşmenin başında, kırılan testisinden elinde kulpu kalmış ağlayan bir kız çocuğu görür ve çocuğu çağırtarak ona para vermek ister. Çocuk ise parayı almaz ve yaşından beklenmeyecek bir olgunlukla Valide Sultan’a şöyle der: *Testiyi kırdığım için ağlamıyorum eve su götüremediğimden ağlıyorum.* Kızın bu sözleri Validenin hoşuna gider, ve küçük kız saraya alınır. Bu kız büyüdüğünde II. Mustafa’nın eşi Saliha Sultan olacak ve II. Mustafa’ya hamile kaldığında; başında testiyi kırdığı çeşmeyi anımsayıp o küçük çeşmenin yerine daha büyük, daha muhteşem bir çeşme yapılmasını isteyecektir. Onun bu isteğini 1730 tarihinde tahta çıkan, oğlu I. Mahmud gerçekleştirmiştir. Lale Devri geleneğini sürdüren Saliha Sultan Sebili ve Çeşmesi, ortada yuvarlak bir sebil, iki yanda birer çeşmeden meydana gelmiştir. Tümüyle mermer olan çeşme-sebilin ön cephesi muhteşem güzellikteki bitki motifleriyle bezenmiştir.  Topuzlu bendine bağlı Taksim makseninden su verilerek yapılan çeşmenin mimarı , Kayserili Mustafa Ağadır. Lale devri üslubu kullanılarak yapılan çeşmenin her tarafında  taş işçiliği sunulmuş, 

Sokollu Mehmet Paşa Camii (Azapkapı):  Azapkapı semtinde yer alan camidir. Mimar Sinan tarafından 1578'de Sokollu Mehmet Paşa adına yapılmıştır. Selimiye Camii stilinde yapılmış olan caminin altı mahzendir. 1938e doğru yapılan büyük çaplı bir onarım ile 1941 de tekrar ibadete açılmıştır. Kubbenin çevresinde destek kuleleri ve sırayla biri büyük, biri küçük sekiz yarım kubbe bulunur. Tek minaresi solda yer almaktadır. Bunun nedeni denize fazla yakın olmasıdır. Avlusu yoktur. Dikdörtgen planlı caminin mihrabı çıkıktır. Ana kubbe, sekiz kemere dayanır. Kubbe "u" biçiminde koridorla çevrelenmiştir. İç mekanda çini uygulamaları görülür 
.




Galata Surları:Karaköy Ceneviz Surları Karaköy bir dönem Ceneviz yönetiminde kalmıştır. İtalyan koloni döneminden kalan Ceneviz Surları bugün büyük kısmı yıkılmış olsa da bir bölümü 1100’lü yıllardan beri hala ayaktadır


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İstinye GEZELİM-GÖRELİM

CİBALİ Aya kapı -GEZELİM-GÖRELİM

Çingene-DİLENCİ VAPURU-Çengelköy-İstinye-GEZELİM-GÖRELİM